31 Ağustos 2016 Çarşamba

Okudum Bitti - 89 : Parçalanmış Dünyam || Amie Kaufman & Meagan Spooner




               Herkese merhaba. Bir önceki yazımda ikinci kitabı çoktan bitirdiğimi söylemiştim. Bakınız tık. Benim Uzak Yıldızım gibi Parçalanmış Dünyam 'ı da oldukça hızlı okudum, bitirdim. Hemen itiraf etmem gerekirse ilk kitabı çok daha fazla sevdim. Bakalım üçüncü kitap nasıl olacak. 


              Kitaba başlayınca Tarver ve Lilac 'ı aradı gözlerim. Epey bir süre nafile aramaya devam etti. Çünkü bu kitapta onlar yan karakter olmuşlar. :( Epey sonra sahneye çıktılar. Ana karakterler Lee ve Flynn sahnedeler. Lee yani Yüzbaşı Lee Chase. Tarver 'ın askerlerinden. Güçlü bir kadın karakter. İsyancılardan olan Flynn ile yolları bir barda pek de tesadüfi olmayan bir şekilde kesişince macera başlıyor. 

              Öyle detaylıca konu anlatmayacağım. Hem tanıtım yazısı bolca bilgi vermiş, hem de zaten okumak isteyenleri boğmayayım. İlk kitap kadar ısınamamış olsam da seri genel olarak okunmaya değer, bu arada bir ara kitabı da varmış sanırım. Ve son kitap da yine kahramanlar değişiyormuş. :)







... Artık kitaplarımız ve holo- videolarımız olmasa bile, öyküler asla kaybolmuyordu.




... ''Göğün açık olsun, kuzen. '' 
Bol şans, demek istiyordu. Avon'da gökyüzü asla açık olmuyordu, asla mavi ya da yıldızlı değildi. Yine de umut etmekten vazgeçmiyor ve bu sözü birbirimize hatırlatmak için kullanıyorduk. Bir gün, gökyüzü açık olacaktı.




... Her şey zaten bir sona doğru gidiyorsa - gelecek savaş getirecekse, ölüm ve kaos getirecekse- o hâlde gerçek, şu anda sahip olduğum tek şeydi. İkimizin de sahip olduğu tek şeydi.



... ''Üstesinden gelinemeyecek zorluk yoktur.''





... '' Bazı şeyler var , o şeylerle yaşanmıyor.''
     '' Bazı şeyler var, onlar olmadan yaşanmıyor.'' 





GO! KİTAP 

Çeviren: Ebru Sürmeli
544 Sayfa
2016







           

28 Ağustos 2016 Pazar

Okudum Bitti - 88 : Benim Uzak Yıldızım | Amie Kaufman & Meagan Spooner






                     Herkese merhaba. Benim Uzak Yıldızım ilk çıktığında da okumaya başlamıştım ama elim bir kahve kazasına kurban gittiği için, yeniden almayı ertelemiştim. İkinci kitap çıkınca hadi artık dedim ve okumaya başladım. Aslında bu yazıyı yazana kadar ikinci kitap da bitti, çaktırmayın. :) 


            Oldukça akıcı, kolay okunan, tatlı bir kitaptı. Bir bölüm Lilac , bir bölüm Tarver şeklinde ilerlemesi de daha hızlı okunmasına katkı sağladı. Aralarda Tarver 'ın sorgulandığı kısa bölümler de vardı. Başlarda epeyce ağır ilerliyordu ama macera sonradan başladı.


           Tarver 18 yaşında bir askerdir,  başarıları sayesinde yaşına rağmen Binbaşı olmuştur. Lilac ise  evrenin en zengin ve nüfuslu bir adamın tek kızıdır. Bir nevi veliaht prenses. :) Uzay gemileri İkarus aniden karşılaştığı bir sorunla düşer ve sadece ikisi kurtulurlar. İndikleri, daha doğrusu düştükleri gezegende çeşitli zorluklara beraber karşı koymak zorunda kalırlar. Açlık, soğuk, fısıltılar, gizemli olaylar. Aralarında ufak kıvılcımlar da oluşur. Daha ne olsun ? :) Okumayan kaldıysa diye daha fazla uzatmadan birkaç alıntıyla veda ediyorum. Üç kitaplık serinin son kitabını da yakın zamanda okumayı hayal ediyorum. İkinci kitap hakkındaki yazım çok yakında buralarda. :)






... Bu millet sıfırdan zengin olanların hikâyelerine bayılırdı. Benim servetimin, göğsümdeki madalyalar oluşu bir şeyi değiştirmiyordu. Ne olursa olsun gazeteler için iyi bir haberdi bu. Ordu iyi görünüyordu, zenginler iyi görünüyordu ve fakirlerin umut edecek bir şeyleri oluyordu. Gördünüz mü? diyordu bütün manşetler, Siz de hızla yükselip servete ve üne kavuşabilirsiniz. Köylü bir delikanlı yapabiliyorsa siz neden yapamayasınız?



... Geri adım atmamı bekliyordu. İkimiz de , bu tanrının bile unuttuğu vahşi gezegende beni tek başıma bırakamayacağını biliyorduk- mesele, bunu kimin önce kabul edeceğiydi. Hödük olabilirdi ama şövalye ruhlu bir hödüktü.



... Arkamdan gelen Lilac tiz bir ses çıkartınca onun karı muhtemelen ilk kez gördüğünü anladım. Kazadan bu yana, bütün hayatının toplamından fazla gerçeklikle karşılaşmıştı.





GO! KİTAP 

Çeeviren: Ebru Sürmeli
1. Baskı 2015
519 Sayfa








23 Ağustos 2016 Salı

Okudum Bitti -87 : Yemin | İki Ateş Arasında Bir Çeçen Doktor || Hasan Bayev




                        Herkese merhaba.  Yine hediye bir kitap okumanın mutluluğu içindeyim. Sevgili Eylem'in okuduğunu görünce, bir Çeçen olarak merak ettiğimi, bir bakınacağımı söylemiştim. Sağ olsun, alma dedi, ikiletmedim almadım. :))  Kitap hakkındaki yazısına bakmak isterseniz şuraya ışınlanabilirsiniz.  Tekrar çok teşekkür ederim, bu anlamlı ve yer yer gözyaşları eşliğinde okuduğum kitap için.

  
                    Çeçenistan 'da yaşanan zulmü , az da olsa görmeyen duymayan yoktur. Elbette bazen ne yazık ki ateş düştüğü yeri yakıyor, yakmaya da devam ediyor. İşte Hasan Bayev o korkunç günleri yaşayan bir doktor olarak yaşadıklarını tüm dünyaya anlatmak için yazmış bu kitabı. 1963 Çeçenistan doğumlu yazar, çocukluğundan itibaren yaşadığı ortamı, geleneklerini de dahil ederek, savaşın öncesi ve sonrasına kadar detaylıca anlatmış. Ülkesinin şanslı insanlarından olduğu gerçeğini görmezden gelmemek mümkün değil. Birçok zorlukla kahramanca mücadele eden bir cerrahın gözünden savaşın salt çirkinliğini, acımasızlığı okumak Çeçen tarihi hakkında birçok kitap okumuş, Çeçenistan 'da yaşanan vahşeti uzaktan da olsa bilen (okuyarak, dinleyerek) beni bile ağlattı. 

                  Keşke savaşlar hiç olmasa, koca koca ülkeler çıkarları için acımadan milyonlarca insanı kırıp geçirmese... Güçlü olanın zayıfı ezdiği, sömürdüğü ve hatta yok etmeye çalıştığı bu dünyada rahat yaşıyor olmak bile başlı başına vicdan azabı sebebi. Kaldı ki ülkemizde de o kadar huzur, rahat yok bile. Kahrolsun tüm zalimler. 








... Savaşta kazanan taraf yoktur.


... Bütün herkes gibi biz de özgürce yaşamak istiyoruz.


... Birkaç kez bombardımanlar sırasında o ve başka bir hemşire beni yere yatırarak ya da duvara yaslayarak kendi vücutlarını bana siper etmişlerdi.
Bu olay ilk kez olduğunda utanarak , ''Ne yapıyorsunuz? '' diye sordum.
 ''Sizi korumamız gerekiyor! '' dedi Rumani.  ''Bizden birkaç tane var; ama siz tek doktorsunuz. ''


... Ben hastalarıma hiçbir zaman sigortalarını sormamıştım.  Çeçenistan' da doktorlar ve hemşireler 1994 yılında Rusya'yla  savaş başladıktan sonra maaşların kesilmesi üzerine hastanede ücretsiz çalışmaya başladılar. Çalışmamızın karşılığında hiçbir şey almıyorduk. Bizim Hipokrat Yemini anlayışımız buydu. Ücretini ödeyebilsinler ya da ödeyemesinler, ister Çeçen tarafından ister Rus  tarafından olsunlar, biz yardıma ihtiyacı olan herkese yardım ederdik.


... Biz sevginin kelimelerle değil hareketlerle gösterildiğine inanırız. Sevgiyi her zaman, sadakat,  aileye ve arkadaşlara destek olarak algılamışımdır; sevgi çocukların eğitimidir; sevgi yaşlılara yardım etmektir.



... Çeçenistan ne zaman ateş altında olsa kadınlar savaşa katılmışlardır, hatta  on dokuzuncu yüzyılda Şamil'in dağdaki sığınağı Rus ordusu tarafından bombalandığında silahlanmışlar bile.


... Delice bakışları olan bir kadın, yanmış bir evden kucağında ölü bir bebekle çıkıverdi. Kamyonlar kasalarında bir yığın cesetle mezarlığa gidiyorlardı.


... Kurşunlar ve şarapneller, generalleri veya politikacıları değil, içlerinde kadınların, çocukların ve yaşlıların da bulunduğu sıradan insanları öldürüyordu.


... Yakınları toplu mezarlarda ya da moloz yığınlarının altında yatan bu insanlar için barış yoktu.




LİTERATÜR YAYINCILIK
Çeviren: Burçe Kaya
1. Baskım Ekim 2004
334 Sayfa




19 Ağustos 2016 Cuma

Yaz Okuma Şenliği 2016 || İlk Yarı Durum Raporu








Şenliğin ilk yarısı bitti bile. İşte benim şenlik kapsamında okuyabildiklerim :


2.Kategori (10 puan): Adında çoğul eki almış bir sözcük bulunan bir kitap. 


Kibritleri Çok Seven Küçük Kız - Gaetan Soucy
Can Yayınları
152 Sayfa
Yazısı burada


4.Kategori (10 puan): İnstagram, facebook gibi sosyal medya üzerinden oluşturulan ortak okuma gruplarının şenlik süresince okuduğu bir kitap.
Yalnız burada dikkat edilecek iki nokta bir o kitabın Temmuz, Ağustos ya da Eylül aylarının birinde  okunacak olması, iki bu grupların aynı kitabı okuyacak olması. Yani yazar ayları ya da temalı kitap etkinliklerinde okuduğunuz kitaplar sayılmıyor.
Şenlik katılımcılarına İnstagram üzerinden Kitap Ağacı’nı facebook üzerindenKitap & Film Kulübü’nü önerebilirim. 

Sputnik Sevgilim - Haruki Murakami 
Doğan Kitap
224 Sayfa
Yazısı burada


9.Kategori (10 puan): Ölmeden önce okumanız gereken 1001 kitap listesinden bir kitap.

Budala - Dostoyevski
Timaş Yayınları
704 Sayfa
Yazısı yakında


11.Kategori (10 puan): Kategorilerden bağımsız canınızın istediği bir kitap. 

Harry Potter ve  Azkaban Tutsağı - J. K. Rowling
YKY
395 Sayfa
Yazısı burada


14.Kategori (10 puan): Sanat temalı bir kitap. (Kitabın adında resim, müzik, sinema vb. alana yönelik bir kısım varsa kitap konusuna bakılmaksızın bu kategoriye dahil (Gölgelerin Ressamı, Başucumda Müzik, Ölüm Şarkısı, Şans Müziği  gibi) onun dışında kitabın ana karakterinin sanatçı olduğu ya da yaşamış bir sanatçının otobiyografisi, biyografisi olan eserlerde bu kategoriye dahil.) 

Sinema ve Felsefe - Dücane Cündioğlu
Kapı Yayınları
224 Sayfa
Yazısı yakında


15.Kategori (10 puan): 2016 yılında basılmış bir kitap, yabancı kitapların ülkemizde basılış tarihi dikkate alınacak. Eğer yabancı ülkelerde 2016 yılında basılan bir kitabı o dilde okursanız o da bu kategoriye dahil.

Zümrüt Şelaleleri - Kimberley Freeman
Arkadya Yayınları
472 Sayfa
Yazısı burada



18.Kategori (Her bir kitap 10 puan, tüm kitaplar okunursa ekstradan 30 puan, toplamda 70 puan): Şimdiye kadar hiç kitabını okumadığınız dört yazardan birer kitap. Yazarların ikisi Türk, ikisi yabancı, ikisi kadın, ikisi erkek olmalı.

Oğul - Andrej Nikolaidis
Aylak Kitap
100 Sayfa
Yazısı burada 



7 kitap okuduğum için 7o puan

Toplam 2271 sayfa okuduğğum için + 22 puan  ve genel toplam : 92 puan . Otur sıfır :(( 








17 Ağustos 2016 Çarşamba

Okudum Bitti- 86 : Sputnik Sevgilim || Haruki Murakami







                              Herkese merhaba. Bu defa arayı çok açmadan yeni kitapla tekrar buradayım. Murakami önceleri tereddüt ettiğim ama okudukça sevdiğim yazarlardan ama uzun süredir kitaplarını almaya da okumaya da fırsatım olmamıştı. Daha önce okuduğum dört kitabını da paylaşmıştım.

1Q84 burada

İmkansızın Şarkısı burada ,

Sınırın Güneyinde Güneşin Batısında burada,

Zemberek Kuşunun Güncesi burada .


                Sputnik Sevgilim çıkınca, Kitap Ağacı ailesi de Ağustos kitabı olarak seçince, sepete ekledim ve geç de olsa başladım ve bitti. Zaten ince bir kitap. Merakla başladım, bazı ufak detaylar haricinde keyifle okudum ve yine ucu yarım kalmış bir sonla bitirdim.  Murakami 'nin standart öğeleri yine sahnedeydi. Çeşitli marka isimleri, mesela arabalar ; müziğe dair keyifli detaylar. Yolculuğun ikinci ve önemli ayağı bir Yunan adasında geçiyor. İşte rahatsız edici detaylar da burada mevcut. Kazıklı Voyvoda gibi Yunanların bir tarafından kazık sokup ağzından çıkaran biz barbar Türkler (!) , adanın tarihi hakkında bilgi veriliyor ayağına sıkça anılmış. Bu ve benzeri saçma detaylar olmasa kitabı çok daha fazla sevebilirdim. Kırdın kalbimi Murakami !


                   Sputnik ,  Sovyetler Birliği'nin 1957 yılında uzaya fırlattığı dünyanın ilk yapay uydusunun adı. Rusça kelime anlamı yoldaş, yol arkadaşı demekmiş. Sputnik 'i duymuştum ama kelime anlamını hiç merak etmemiştim. Öğrenmiş oldum. 


                     Kahramanlarımız iki kadın ve bir erkek. Anlatıcı görevi gören ismi anılmayan K. genç, bekar bir ilkokul öğretmeni. Baş rol oyuncumuz ise K. için çok değerli olan Sumire. 22 yaşında , en büyük hayali yazmak olan ve kendisinden epeyce büyük evli bir kadına aşık olan Sumire, roman yazma sevdası için eğitimini bile yarım bırakır. Sumire'nin aşık olduğu Mui , ona iş verir ve beraber iş seyahatlerine çıkarlar. Tatil için gittikleri Yunan adasında umulmadık şeyler olunca, çok katmanlı bir arama süreci başlar. 


                      Üç karakterin de kendi iç dünyalarındaki sorgulamalar eşliğinde, paralel evrene göz kırpıp, olmazsa olmaz aşk ve cinselliğe hafif temas edip, niye bitti şimdi ya dediğim bir kitaptı. O ırkçılığı yapmasa iyiydi. :(  Az kalsın unutuyordum kitapta en sevdiğim şeylerden biri de çok güzel benzetmeler vardı.







... 22 yaşının baharında Sumire hayatında ilk defa âşık oldu. Geniş bir ovada dosdoğru ilerleyen bir kasırganın şiddetine eşti bu aşkın yoğunluğu. Arkasında hiçbir şey bırakmıyordu; yolunun üstüne çıkan her şeyi alaşağı ediyor, tutup göğe savuruyor, akıl almaz bir şekilde parçalara ayırıp un ufak ediyordu.



... Mükemmel olmayan yaşamlarımızda boşa harcanmış zamanların da yeri önemli değil midir? Eğer bu mükemmel olmayan yaşamlarımızdan tüm bu boşa harcanmışlıkları çıkaracak olursak, yaşamlarımız mükemmel olmama özelliğini bile yitiriverir.



... ''Bazen çok tatlı olabiliyorsun. Noel, yaz tatili ve yeni doğmuş yavru köpeklerin toplamı gibi.''



... Bu dünyada sınırsız bir tutku duyduğum şeyler sadece kitaplar ve müzikti. Ve doğal olarak da yalnız bir insana dönüşmüştüm.



... Kafede oturan yaşlılar, uzun mesafe görüş yarışı yapar gibi hiç bıkmadan denizi seyrediyorlardı.



... Anlamak dediğimiz, halihazırdaki yanlış anlamalarımızın bütününden başka bir şey değildir.




... '' Tek başına olmak, yağmurlu bir akşam üzeri, geniş bir nehir ağzında dikilip, suların denize dökülüşünü izleyip durmak gibi bir duygu.''





DOĞAN KİTAP

Çeviren: Ali Volkan Erdemir
1. Baskı Temmuz 2016
224 Sayfa





Okudum Bitti - 85 : Dank || Sinem Sal








         Herkese merhaba. Çeşitli sebeplerden yine hem okuma hızım yerlerde hem de blog ile ilgilenemiyorum. Dank geçen ay okuduğum kitaplardan biriydi. 


                   Öykü sever bir okur olarak, okumadığım bir yazarla tanışmış olmanın da heyecanını üzerine ekleyerek merakla başladım, bitirdim. Farklı, sarsıcı, bazen garip öykülerden olaşan  kasvetli ama iyi bir kitaptı. Kasvetli diyorum çünkü sıkça ölüme göz kırpan , teğet geçen hikayeler okudum. Sinem Sal'ın yayımlanmış şiirleri de varmış, en kısa zamanda okumak ümidiyle. Belki anlatımındaki şiirselliği onlara borçludur.Ve umarım yine, yeniden öykülerini okumak kısmet olur. 



       YİV ve SET olarak iki bölüme ayrılan kitapta toplam  on üç öykü bulunuyor: 


Ama Ben Süper Kahramandım

Çöpleri Boşalt İlyas!
Cenaze Helvasını Anlamıyorum
Sadece Bir Yıldız Tohumunun Peşindeydim
Yumruklarımın Sıkı Tarihi
Nereye Döküldüm Böyle Dicle?
Bunu Asla Unutmayacağım
Bomba Günlükleri



Deli Derviş
Hissizlik Çağı
Kayıp İnsan Bürosu
Vaat Örgütü
Yaşasaydın Ölmezdin






...İnsan hayatı genellikle bir günü yaşamak için inşa edilir.


... Hayatımın en sarsıcı anılarını anlatırken, psikoloğum dakikaları sayıyordu. Bir saati dolduğu anda, ''Toparlayalım...'' diyordu. Toparlayamıyorduk. Psikoloğum bana hayattan ne beklediğimi sordu. Ben de ona , '' İntihar etmek için şartların olgunlaşmasını bekliyorum,'' dedim. İnsan geride kendisini sevenleri bırakırken, rahat rahat ölemiyordu.


... İnsan, bence , çok mutluyken ölmeli. Böylece yaşadım diyebilirdi.
                              *Ama Ben Süper Kahramandım



... Yaşlılara ve çocuklara aldırmamalıydı. Her iki kesim de kendi imparatorluğunda yaşar.


... Aşka inanmazsan, kalbinin varlığını da yok sayarsın.
                           *Çöpleri Boşalt İlyas!



... Erken yaşanan acılar zaman aşımına uğrar. Ve hayat sandığınızdan daha üretkendir. Ama yaratıcı değildir. Hep aynı acıları yaşatır insana. 
                            *Cenaze Helvasını Anlamıyorum




... Tıpkı adımlarının yavaşlaması gibi... İnsan yaşlandıkça hayatının başına dönüyordu. Doğduğunda dünyaya güvenmeyen insan , ölmek üzereyken de güvenmiyordu işte. Bu yüzden yavaşlıyordu her şey. Artık temkinli olmalıyım , diyordu belki de. Ne önemi varsa. 
                             *Bunu Asla Unutmayacağım 



... Fotoğraflar, anıların diri kalmasını sağlayan damarlar gibiydi. Hepsini yolmak ve yerinden koparmak istiyordum. Ölüler fotoğraflarda yaşadıkları anda oldukları gibi kalıyordu.
                           *Bomba Günlükleri



... İnsanlar aynı anda aşık olmadıkları sürece aşkın bir anlamı yoktur. Aşkta önlem alan kazanmaz. Aşkta önlem almanın hiçbir anlamı yoktur. İlk hamleyi yapan, kılıcı ilk çeken, karşısındakinin kafasını bir saniye bile düşünmeden ayaklarının dibine düşüren kazanır. Öteki mi? E, ölür işte. O kadar...
                                    *Hissizlik Çağı



... Hayat, sanki sadece ön sırada oturanların gördüğü bir şey. Biz arka sıradayız. Göremiyoruz. Duyamıyoruz. Sürekli bir işler karıştırdığımızı düşünüyorlar. Boyumuz uzun. Burası kısa boyluların fazla olduğu bir sınıf ve biz arka sıradayız. Duyamıyoruz işte. Sadece farklıyız. Sadece biraz. Çok değil. Göremiyoruz. Üstelik azar işitiyoruz.
                           *Kayıp İnsan Bürosu




... Terk edilmek insanı yarım bırakan bir felaket. Neyse ki ben kertenkele gibiyim. Kalbim... Kertenkele gibiydi hep, kopunca yeniden çıkıyordu.     
                      
... ''Kitaplar önemlidir. Birine bir kitabı hediye ederken de dikkatli olmalıdır insan. İçinde en mahrem yanların vardır. Altını çizdiğin satırlar, not aldığın dizeler... Kitaplar, önemlidir. Yaşayacağın evi seçemezsin belki ama okuyacağın kitabı sen seçersin. Yani... Kitaplar önemlidir. Okunmuş kitap hediye etmek mühimdir. Altını çizdiğiniz yerler size dair açıklar verir, gol yiyeceğiniz yerleri işaret eder. Mahremdir. Bilinen odur ki biri size okuduğu bir kitabı hediye ediyorsa ona ateş edilmemelidir. Şüphesiz ki o kişi size kendisini açmıştır. Sen de bütün zaaflarını imha edeceksin böylece.''
                       *Vaat Örgütü





              Bunlar altını çizmek istediğim cümlelerden birkaçı. Çizmiyorum elbette. :) Kitabı okuyup bitirdikten sonra Arka Kapak Dergisi'nde Kemal Varol 'un Hissizlik Öyküleri başlığıyla kitaba değindiği yazıyı da okudum. Cila oldu. Çok istememe rağmen Kemal Varol 'un hiçbir kitabını okuyamadım henüz. Mutlaka okuyacağım ama. Bol kitaplı günler dilerim.





APRİL YAYINCILIK

1. Baskı Haziran 2016
219 Sayfa